Yalan söylemek; insanın içinde
bulundurduğu en çirkin davranışların başında gelir. İnsan yalan
söylendikten sonra geri dönüşü olmayan ve ucunun nereye varacağı bilinmeyen bir
yolculuğa başlar. Belli bir müddet sonra söylenen yalanın esiri olur ve tahmin
edilemeyen davranışlar sergiler. Bu davranışlar kişiyi iyi tanıyan insanlar
tarafından yalan söylediği farkedilir. (Örneğin; Annelerin ve babaların
çocuklarının yalan söylediğini anlaması gibi ) Peki dışarıda milyonlarca kez
yalana maruz kalınmaktayız. İnsanları yeterince iyi tanımadığımızdan dolayı
yalan söyleyip söylemediğini anlayama maktayız. Kişilere neden ve ne şekilde
güveneceğimizi, hangi metotlar kullanacağımızı uzun bir yazı dizisi ile hep birlikte
anlamaya çalışacağız.
Yalan söylendiğini gösteren davranışlara dair bazı deliller olsa bile,
henüz kesin olarak bunlar kanıtlanmış değildir. İnsanların neden ve nasıl
yalan söyledikleri, yalanlarında ne zaman başarısız oldukları üzerine yapmış
olduğumuz analizler, yalan üzerine yapılan deneyler, tarihi ve imgesel olaylar
birbiriyle örtüşüyor. Ancak bu teorilerin ileride yapılacak, daha üst düzey
araştırmaları ve eleştirel müzakereleri ne yönde etkileyeceğini bilemeyiz.
Tüm insanlığın bildiği tek bir cevap var.
İnsanlar yalan söylerken devamlı hata yapar. Hatanın boyutu ne kadar küçük
olursa karşı taraf bu hataları görmesi o kadar az olur ve kendi söylemiş olduğu
yalanına inandırır. Hatta profesyonel yalancılar ilk önce kendi yalanına
kendilerinin inandırıp daha sonra inandığı yalanı en az hata ile sergilerken
hiçbir iz emare bırakmadan insanları aldata bilir. Tabi bu yalan avcılarının
işini de zorlaştıran bir süreçtir. Ama yine de yalanı ortaya çıkartacak bazı işaretler
bulunmaktadır. En usta yalancılar bile kendi davranışları tarafından yakayı ele
verebilirler. Yalanın ne zaman başarılı olacağı ya da olamayacağının
anlaşılması, aldatma belirtilerinin nasıl anlaşılacağı ve ne zaman üzerinde
durulmayacağı, yalanlar, yalan söyleyenler ve yalan avcılarının nasıl farklılık
gösterdiklerini bilmekle bağıntılıdır.
Aldatan ve
aldanan arasında birçok bağıntı mevcuttur. Burada aldatan dediğimiz yalanı
söyleyip karşı tarafın aldanmasını bekleyen kişileri temsil etmektedir.
Kişilerin nasıl ve ne zaman yalan ya da doğru söyledikleri üzerine yapılan
incelemelerin, insan ilişkilerinin çoğunda işe yarayacağını inanmaya başlar
hale geldim. Bazı şeyler yalana girmez, en azından böyle bir ihtimal yoktur.Öğretmen, öğrenci; doktor, hasta; karı, koca; Şahit, savcı, avukat,
müvekkil; satıcı ve müşteri, hatta arkadaşlar arasında bile ( bu bana hiçbir
zaman yalan söylemez dediğiniz en yakın arkadaşlarınız dâhil ) yalan söylenir.
Yalan söylemek
hayatın öyle merkezi bir unsurudur ki, onu daha iyi anlamak neredeyse tüm insan
ilişkilerinden işe yarar. Herkesin bütün ilişkilerinde hiç yalan söylememesi
gerektiğine inanmak ya da tüm yalanların açığa çıkarılmasını istemek çok basit
olurdu. Ann Landers’ın okuyucularına tavsiyelerde bulunurken yapmış olduğu
doğru bir tespit vardır; Gerçek denilen şey, acı veren bir sopa gibi zalimce
kullanılabilir. Yalanlar da acımasız olabilir fakat tüm yalanlar böyle değildir.
Bazı yalanlar, yalancıların iddia ettiğinden çok daha seyrek olarak özgecildir.
Bazı sosyal ilişkiler, sakladıkları gizemden dolayı daha eğlendirici olur.
Fakat hiçbir yalancı, kurbanın kandırılmaya açık olduğu anlamını çabucak
çıkarmamalı ve hiçbir yalan avcısı da tespit ettiği her yalanı ortaya dökme
hakkına sahip olduğunu düşünmemelidir. Bazı yalanlar tamamen zararsızdır, hatta
insancıldır. Bazı yalanları ifşa etmek ise kurbanı veya üçüncü şahısları
rencide edebilir. Fakat tüm bunlar, diğer pek çok konu değerlendirildikten
sonra daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmalıdır. Başlangıç noktası önce
yalanın tespiti, iki temel formunun ayırt edilmesi ve aldatmada görülen iki
farklı belirtiyi tespit etmek olmalıdır.
Bizi takip etmeyi unutmayınız… Bir sonraki yazılarımızda bu
durumu açarak devam edeceğiz.
0 yorum:
Yorum Gönder